Pazartesi, Ekim 23, 2006

Bayram

Doğum

Gözlerimizin henüz tam açılmadığı çağlardayız. Evrene bakan ve bize hergün istisnasız bilgiler taşıyan teleskoplarımız oraya konulalı daha ne kadar oldu ki !

El yordamıyla çalışıyoruz hala. Her bulduğunu ağzına götüen bir bebek gibi, biz de yolumuzu ancak deneylerle buluyoruz. Hep o karanlık çağları, ana rahmini özlüyoruz. Çünkü gerçeğin çölü çok soğuk.

Yeni doğmuş bir bebek gibiyiz gözleri henüz tam açılmamış. Hiçbir şey net değil artık. Ana rahmindeki günlerde hiçbir şeyin rengi yoktu. Ne bir ışık vardı ne de buna ihtiyaç.

Doğum sancısını bize en çok Charles Darwin yaşattı. Sonunda inançlarını kaybetmesine sebep olan gerçeği gördüğünde, bunu acılar içinde söyledi.

Ondan önce de çok şey söylenmişti ama o adeta fitili ateşleyen oldu. Artık geri dönülmez bir yola girmiştik. Artık ana rahminde olduğumuzu söyleyenlerin yanına bir de olmadığımızı söyleyenler eklendi.

Bu artık acıya dayanıklılık sınavına dönüştü. Gerçeğin soğuk çölünde gözleri tam açılmamış bir bebek gibiyiz. Ağzımıza götürdüğümüz şeylerin acısına göre yol alıyoruz.

Anne

Artık ağlamıyoruz, çünkü gözlerimizde yaş kalmadı. Sadece bir biberon görüyoruz ama annemiz nerede ? Bu koca dünyayı otundan hayvanına, demirinden çinkosuna, vitamininden uranyumuna emiyoruz. Her biberon gibi o da bitecek.

Biz artık annemizi aramıyoruz. Biberonuyla bulunmayı bekleyen bir piç gibi koca evrende yapayalnızız.

Şimdi biz neyin doğru neyin yanlış olduğunu nasıl bileceğiz. Rahimdeyken ondan geldiğine o kadar inanmıştık ki bazı doğruların, hiç düşünmeden kabullenmiştik.

Ağız

Biberonumuzu daha çok emdikçe gözlerimiz de daha çok açılır oldu. Karanlıktan çıkalı henüz çok olmadı ama bazı ışıklar gözümüzü aldı.

Artık içselleştirdiğimiz şeyler ancak deneylerden yani ağzımızdan ve gözlemlerden yani gözlerimizden geçmiş şeyler. Gözlerimiz tam açılmadığından hala ağzımızla yol alıyoruz. Çünkü herşey bulanık. Ancak acı da bir değişiklik yok.

Kardeş

Bazen gözlerimiz bir kardeş arıyor. Koca evrene çevrilmiş gözlerimizle hep bir umutla arıyoruz.

Bizi bulacağı iddia edilen uzaylılar sadece filmlerde geliyor. Adeta onlar da evrenin başkabir çölünde yapayalnız bizim onları bulmamızı bekliyor. Üvey bile olsa kardeşler hayal ediyoruz. Koca evrendeki tek piç biz miyiz ? Belki onlar annemizi biliyorlardır ?

Girişin Sonu

Hala eski alışkanlıklarımız devam ediyor. Sanki bizim hayatımıza benzemeli herşey. Sanki biz merkezindeyiz evrenin. Sanki sosyalleşmeliyiz evrenle ve evrende.

Taklit ediyoruz hala doğayı. Sanki yuvasından çıkmasına henüz çok olan ama ışığa doğru bakan bir rakun yavrusu gibi düşünüyoruz. Anne nerede kardeş nerede!

Karanlık çağları özlüyouz aslında hergün. Oruçlar tutuyoruz sanki hiç doğmamışız gibi. Ölülerimiz için ritüeller yapıyoruz.

Cumartesi, Ekim 21, 2006

Osmanlı ve Din


Osmanlıda herşeyden önce fahişe yoktu, ibne de yoktu. Bunların hepsi kafir Mustafa Kemal'in uydurmalarıdır. Osmanlı'da gemiler karadan giderdi. Herkes öylesine mesur macunu yerdi. Herkesin dedesi Ak Tolgalı Beylerbeyiydi. Hiç açlık, sefalet, zulum yoktu. Fahişelik edecek kadın da yoktu. Çünkü hepsini yemişlerdi!

Zamanla kafirler her yeri sardı, matbaayı getirdiler. Gevur icatlarına pek meraklı idiler. Araba dediler, çamaşır makinası, bilgisayar. Ey kafirler Osmanlı size ne etti ha! Koskoca halife dua edin size acıdı da yerle bir etmedi dünyayı.

Allah yeryüzünü Muhammed'in yüzü suyu hürmetine yarattıysa. O Allah onun Allah'ıdır.