Pazar, Şubat 22, 2009

Radikal Analizi, Analiz Edersek

radikal

Salak tv showları üstünden analiz yapmacalar.

Olmayana Ergi falan yazmayacağım. Nette bu mevzu almış yürümüş. Ben de yorumumu katacağım.

Sorun nasıl daha elitist olunacağı mıdır ? Yoksa, "biz öyle değiliz" demece midir ? Bir sorun var ama o nedir ?

Analizi analiz ediyoruz ya bakınız: Argumentum Ad Hominem; yazar tipik bir Türk evini ilk defa görüyor herhalde. Uzaylı gören masum köylü hesabı bir yazı yazmış. Konakta büyümüş anlaşılan. Bahçeşehir Üniversitesine de böyle bünyeler yakışır zaten.

Ben mi ? Vallahi memur çocuğu olarak geldim dünyaya. Ben de memurum, gayet de memnunum yani !!! Ne olacaktı ayrıca ? Bu paraya bu kadar oluyor.

Bunun haricinde:
Ekşi sözlüğe girip bir dünya Semra hanım yazısı gördüğüm günü hiç unutmam. Rahmetli Özal'ın karısına bir şey oldu sandıydım. Benim anladığım kadarıyla bu insanlar bu programları izliyorlar. Bu yazarlardan bahsediyorum. Zira ben hiç izlemiyor ve bu konuları bu kişilerden öğreniyorum.

Şimdi bu salak programları izliyor diye millete laf sokuşturmaya çalışıyorlar.

Radikal Gazetesi böyle dimağlara ruhunu açmış bir gazetedir. Bulanık suda balık avlayanlar. Su duruysa suyu bulandıranlar. Tatlı su balıkçıları sizi. Aklıma gelene bakın ! İbo'nun karısı mıydı metresi miydi neydi ? Birbirinin bacaklarına sıktıranlar vardı. Şimdi bu olaylar gündemin tepesindeydi. Radikal alışılmış ve geleneksel olanın belirgin biçimde dışında ya !!! Yesinler. Bunlar bu mevzuyu haber yapmamışlar. Protesto etmişler diğer gazeteleri. Bütün basın bu olanları manşetten verirken, Radikal haber bile yapmıyor. İşte sorumluluk bilinci işte gazetecilik, medyacılık örneği değil mi ? Ben de bunları burada eleştiriyorum! Değil canım!

Radikal gazetesi keşke o mevzuyu haber yapsaydı. Keşke haber yapsaydı da şu yaptıklarını yapmasaydı. Bu olayları haber yapmadığını yaklaşık iki hafta boyunca yazdı. Evet tüm köşe yazarları bunu yaptı. Belki Murat Belge yazmamış olabilir.

Şimdi benim gibi İbo'nun karısıyla metresiyle ilgili haberlere bakmayan birini düşünün. Benim gibi şu yemek programlarını bilmeyen birini düşünün. Ben elitist miyim ? Ben o muyum ? Şu muyum ? Bilemiyorum. Peki ben neden Radikal gibi bir gazetede, hem de Radikal 2 gibi pek sevdiğim bir ekte bu tür haberlere mağruz kalıyorum ?

Yani Radikal de diğerleri gibi bunları haber yapsın herkese satsın. Bana ben bunlarla ilgilenmiyorum, bak ben bunları böyle eleştiriyorum diye satmasın.
Herşey tartışılır ancak bu şekilde değil. Radikal'in üslubu hiç hoş değil.

Çarşamba, Şubat 18, 2009

Küresel Isınma Üzerine

Bugün dünya petrol üretiminin %25'ini Amerika tek başına tüketiyor. Su bile benzinden dah ucuz bu ülkede. Şimdi aldı başını gidiyor küresel ısınma. Vaktiyle bilim insanları ozon tabakasındaki deliği fark ettiklerinde az yaygara çıkarmamışlardı. Şimdi noldu ? Yalan oldu . Kanada ve Peru'daki bazı cilt hastalıklarının sebebi anlaşılmış oldu. Konu da kapandı.

Bu ısınma olayı ise şaka değil. Mesele ise bence daha farklı. Mesele bence gelişmiş ülkelerin gelişmekte olan ülkelere karşı tavrı. Bu çok bildik bir şeydir. İnsan hakları falan vardır bu bağlamda. Yanlış anlaşılmasın Ruanda'da 1994'te 1 milyon insanın ölmesine sebep olan Belçika ve Hollanda gibi devletlerden bahsediyorum. Bu devletlerin sadece kendi insanına karşı ince olması ne ilginç!?! Tabi bizim hükümetin de Darfur'daki katillere ev sahipliği yapması, oradaki katliama ses çıkarmaması ama Gazze için kıçını yırtması gibi tutarsızlıklara da karşıyım. Mesele konunun bir tür baskı aracı olarak kullanılması.

Ben kurdum sanayimi, kirlettim nehri, havayı, gölü. Ben yaptım ama sen yapamazsın diyor batı. Bu konuya dikkatinizi çekmek isterim.

Bana yasak olan nedir ?

Ben size söyleyeyim. Zengin kimdir ? Zengin ancak yanındaki adama göre zengin olabilir. Eğer adamın ondan fazla parası varsa zengin bir anda zengin olmaktan çıkar. İşte bu bir tür merdivende durma işidir. Halklar böyle şeyleri severler. Komşunun komşuya düşmanlığından bahseder Nietzsche, Böyle Buyurdu Zerdüşt'te. Yani bizlerin fakir kalması üstüne kuruludur tüm düzen. Biz derken, bizler de Hindistan bin yıl daha farkir kalsa memnun oluruz.



İşte bana yasak olan onun seviyesine çıkmamdır. Olay şudur ki onlar bir seviyeye gelmiştir. Onu taklit ederek o seviyeye çıkamazsınız. Çünkü taklit aslını yaşatır :). Çünkü oraya çıktıktan sonra sizin oraya çıkmanızı engelleyecek ve basamkları kaldıracaktır.

Peki küresel ısınma konusunda bizim de bir sorumluluğumuz yok mudur ?

Hem oluşmasında hem çözümünde katkılar da bulunmalıyız. Esas olan bizim çıkarlarımızdır. Böyle kuru gösterilere ve duygusallığa kapılmanın bize de dünyaya da bir hayrı yoktur. Gelişmiş devletlere dikkat etmek gerekir. Asıl sorumluluğun onlarda olduğunu hatırlatmak gerekir. Çünkü size verirler gazı ama kendi vatandaşına asla bir yaptırım uygulamazlar. Çok açgözlü ve bilmiştirler. Bizleri parmağında oynatırlar. Tasarruf ve temiz enerji kaynaklarına yönelmekte mantık çerçevesinde fayda vardır.

Salı, Şubat 17, 2009

50 kilo kustum

Sanırım herkes hayatında en az bir kere kusmuştur. Peki ne kadar kustunuz ?

Ben çok kusuyorum. İnsan niye kusar ?

Dumpweed
Kusmak nedir...

İnsan niye kusar...

Şimdi insan midesi bazi şeyleri kaldiramaz...Emzimler yetersiz olur..Bu nedenler karın kaslari beyin tarafinda uyarılır ve kas gerilmeye baslar...Pompa görevi görür..Ve kusarız.ASlında kusarken sıcıyoruz... (: Bunu pek fazla kişi bilmez...Ama doktorlar iyi bilir (:

İtiraf ediyorum cok kötüyüm.

Tosi
Ya bir insan niye kusar ki , ya hastadır , ya midesi kalkmıştır , istisnai durumda hamiledir :) Ben neden diye düşünmem.

Ben de bazen bazı yazıları okuyunca kusuyorum. Mesela Ayşe Arman gibilerinin. Bazen içi boş yazılardan oluşan bloglara kusuyorum. Bazen de blog blog dolaşıp birbirini poh pohlayan blogculara kusuyorum. Ancak en çok Seda Sayan'a kusuyorum. Eskiden Hülya Avşar'a kusardım O artık ortalıklarda gözükmüyor. Aynı derecede Sibel Can, o da kayıp.

Aklıma bir şarkı geldi.

Yıkım Senfonisi

Ölümlü bir insanı alırsın
Ve kontrole onu geçirirsin
Tanrılaşmasını seyret
Kafaların yuvarlanmasını seyret... yuvarlanır... yuvarlanır...

Tıpkı fareli köyün kavalcısının
Sıçanları sokaklarda sürüklediği gibi
Kuklaymışçasına dansederiz
Yıkım senfonisiyle sallanırken

Bir robot gibi davranırken
Metal beyni paslanır
Nabzını almaya çalışırsın
Başı patlamadan... patlar... patlar...

Tıpkı fareli köyün kavalcısının
Sıçanları sokaklarda sürüklediği gibi
Kuklaymışçasına dansederiz
Senfoniyle sallanırken...
Tıpkı fareli köyün kavalcısının
Sıçanları sokaklarda sürüklediği gibi
Kuklaymışçasına dansederiz
Yıkım senfonisiyle sallanırken

Yeryüzü gürlemeye başlar
Küresel güçler çöker
Cennetlere bir savaş yüzüğü (ya da bir uyarı da olabilir)
Barışçıl bir insan dik durur... dimdik... dimdik...

Tıpkı fareli köyün kavalcısının
Sıçanları sokaklarda sürüklediği gibi
Kuklaymışçasına dansederiz
Senfoniyle sallanırken
Tıpkı fareli köyün kavalcısının
Sıçanları sokaklarda sürüklediği gibi
Kuklaymışçasına dansederiz
Yıkım senfonisiyle sallanırken

Pazartesi, Şubat 16, 2009

Bir istiridye hikayesi

Bugün reklamlara tıklıyorum her ne hikmetse. Radikal Gazetesindeki "Zümrüt Apartmanı enkazından çıkan ‘miras’ davası" haberini okuyordum. Altta;


İstiridye içinde Gerçek İnci
İstiridyeli Kolye Set Sadece 100TL
Klasik Değil, Sıradışı Bir Hediye
www.istiridyeinci.com.tr

bununla karşılaştım. Tipik bir reklam. Ancak beni nerelere götürdü!

Belki de öncesinde okuduğum haber ve ona bağlı aklıma gelen binbir düşünceyle de ilgilidir bunlar. Elim bir olay sonucu iki vefaat. Sonrasında ortaya çıkan miras kavgası! Bilirkişiye bile danışılmadan verilen mahkeme kararı! Sonrasında Adli tıbba gelen konu! En sonda 6 milyon liralık serveti hayır kurumlarına bağışlayacağını söyleyen kadın! Her biri ayrı bir başlık olabilirdi. ne çok soru ve sorun vardı. Gözüme batan reklam tam da bu anda beni benden aldı.

İçimdeki meraklı çocuk hemen atladı. Aklıma Steinbeck'in Altın Kupa'sı geldi. Aklıma kuyum ustası bir arkadaşımla yaptığımız sohbetler geldi. İnci evet gerçekten de dikakt çekici bir güzellik. Merak, hayret ve hayranlık uyandıran bir şey.

Evreni ve doğayı doğru bir şekilde anlayabilmek. Zamanımın çoğunu geçirdiğim kütüphaneler, kitaplar, internet, yazılar, filmler v.s. v.s.. Boş tartışmalar ki bunalara Masumiyeti kaybetmek'de değinmiştim. Şimdi inciye daldım gittim. Black Perl (Siyah İnci) ne kadar da çok yerde geçersin sen. Karayip Korsanları filmi gelir aklıma. Sonrasında insanın üstünde hala yaşıyor olması incinin. Artık çiftliklerde yetiştirilmesi. Aklınıza gelecek her şeyin tarımının yapılıyor olması. Gerçekten de tarım insanlığın bulduğu en büyük icat.

İnci ve kadın! İşte muhteşem ikili. Güzelliği başka nasıl sembolize edebiliriz ki ? Bana güzelliğin resmini yapabilir misin Abidin ?

Tabi girdiğim site gözlerimi kamaştırdı. Ayrıntılı bilemiyorum ancak gerçekten güzel fikir. Öncelikle aldığın inciyi istiridye'den kendin çıkarıyorsun. Yani daha ne olsun ? Ardından sitesiyle yapısıyla çok başarılı bir girişim. Tabi Carmen Electra'ya Beyaz'ın hediyesi olarak sunulması da harika bir şey. Bunu da sitesinden öğreniyoruz. Başka inciyle ilgili her şeyi de sitelerine koymuşlar. Çok başarılı buldum.

Aklıma kendi yetiştirdiği tavuğu yiyen adam geldi. Nasıl yani ? Evet biz şehirliler pek bilmeyiz işte böyle şeyleri. Tavuğun bile bir canı vardır. Hayatın her türlüsü kutsaldır. Öldürdüğün o istiridye'den aldığın inciye özen göster. Yediğin her hayvana saygı duy. Ziyan etme, eziyet etme. Sen de bir parçasısın bu evrenin, bu dünyanın.

Özümse, içselleştir. İnsan doğuyor her şeyi ağzına almaya başlıyor. Çevresini öyle öğreniyor. Kokluyor, bakıyor, dinliyor. İnsan çevresini içselleştirdikçe büyüyor. Ona belirli kurallar öğretiliyor. Daha çok küçükken her yere kakasını yapamayacağını öğreniyor. Oyunlar oynuyor, sesler çıkarıyor. Çevresiyle bütünleşmeye başlıyor. İçinde yaşıyor. Yaşam alanını kavrıyor. İnsanın düşündüğü çevre ne kadar büyükse, insan da o kadar büyüyor.

İstiridye içine giren bir kum tanesini, bir paraziti bazen inciye dönüştürür. Kendisinden olmayan o parçaya karşı bir savunma geliştiriyor. Onu katman katman sarıyor. Ondan dünyanın en güzel şeylerinden birini yapıyor. İstiridye içine giren şeyi dışarı atamıyor. Bazen de böyledir işte.

Bu yazıları okuyanların bazı insanların da içlerinden atamadıkları, onunla yaşamak zorunda oldukları bir inançları - tanrıları var. Onu dünyanın en güzel şeyi haline getirmekten başka çareleri de yok.

Ha bu arada kimsenin aklına gelmemiş mi bilmiyorum. Çok mu pis boğazım onu da bilmiyorum. Bu inciyi çıkardıktan sonra bu istiridyeleri yiyebiliyor muyuz ?

Hicran

Sana diyor huzur vaat ediyorum. Din
Ruhunuzda hicran yarası açmaya geldim. Ben

Akla karayı seçebilir misiniz ?

En baştan başlayalım. M.Ö. 18.000: Benim tahminim, karıncaların o nemli koridorlarda mantar yetiştirdiğini elindeki çubukla karınca yuvalarını eşeleyen biri fark etti. Bu farkındalık zamanla tarımı ortaya çıkardı. Böylece bu fark etmenin diğer fark etmelerden farkını da açıkladığımı fark ettim. Asıl espri Nil'in taşmasıydı. Böylece tarla sulanıyordu. Böylece bol ürün alınıyor. Böylece daha zengin olunuyor. Böylece diğer kabileler köleleştiriliyor. Böylece mülkiyet doğuyor. Böylece anaerkil düzen bitiyor. Böylece ortak sulama kanalları gibi daha büyük projeler hayata geçiriliyor. Böylece kedi evcilleştiriliyor. Böylece Mısır medeniyeti kuruluyordu.

Büyük İskender
de Küçük İskender gibi eşcinsel miymiş bilemeyeceğim kütüphaneleri yakacak kadar manyakmış. Gel gelelim böylece Yunan-Makedon medeniyeti dışında Kitap-Kaynak bırakmamış oldular. Böylece biz hala Yunan Mitolojisinin hayranıyız. Böylece Orta doğu'da başlayan kitabı ve dolayısıyla bilgiyi kutsallaştırma hareketi hala sürüyor. Bu kötü bir şey midir ? Hayır. Ancak Hristiyanların ve Müslümanların da Eski İskenderiye Kütüphanesi'ni yaktığını unutmamak gerekir.

İşte bu esnada Sokrat ortaya çıkıp, "kardeşim bizdeki bu ayrılıkların temeli çok fazla tanrımızın olmasıdır" dedi. Böylece Sokrat'ın tek tanrıcı görüşü kapsamında bir gelişme oldu. Bu gelişme Firavun'un kardeşinin bir icraatından kaynaklandı. Köleleri birleştirerek bir güç elde etmeyi Marx'tan önce o akıl etmişti. Ancak onun sistematiği daha akıllıcaydı. Köleler değişik değişik yerlerden geliyorlardı. Onları birleştirecek şey tek tanrılı bir inançtı. Böylece doğmuş olan Museviliği Tarsus konsülü işlemeye başladı. O sırada M.Ö. 500 yıllarında doğuda Buda vardı. Ondan da biraz aldılar ve Hristiyanlığı kurdular.

Tek tanrılı inançlar ve Kutsal kitaplar böylece doğdu. Sonraları yağmacı bir arabın dini de Rüzgar Gibi Geçecekti.

Hicran diyor Tdk:
Güncel Türkçe Sözlük: 1. Bir yerden veya bir kimseden ayrılma. 2. Ayrılığın verdiği büyük üzüntü, keder.
Türkiye Türkçesi Ağızları Sözlüğü : İltihap

Cumartesi, Şubat 14, 2009

Fikren Zalim

Gitmeli diyordu, doktor zorunlu hizmete
Gitmeli diyordu, öğretmen de doğuya
Gitmeli, gelmeli, yapmalı, etmeliydik
Sağcıydık, solcuyduk, dinciydik, laiktik biz.

Bizler 1500 yıl önce yazılmış bir kitabın evrenin tüm sırlarına vakıf olduğuna inananlar,
Bizler çöldeki hayat tarzı ile şehri, bin yılları öncesi ile bugünü karıştıranlar,
Bizler aynı dili bile konuşamayan, istemeden kader birliği yapanlar,
Cehennem yaratılmıştı, cezamız kesmişti, zalimdi tanrımız.

Bizler kendimizin yapmayacağı her şeyi başkasına reva görenleriz. Tutarsız, yalancı, hayalperest, çıkarcı, üç kağıtçı, çoğu zaman soysuz ve hainiz. Evet hainiz, içimizdeki hainiz biz.

1980 yılında sırf Yunanistan Nato'ya girsin diye vatanı satan darbecileriz biz. En güvenilen kurumun başıyız.

Bizler üç kuruş menfaati için her şeyi yapan ama komşusu üç kuruş kazanınca gözüne batanlarız. Bizleriz o hain ve zalim olan.

Fikren zalimiz. Çünkü dinizim böyle, adetimiz böyle, görgümüz böyle.

Sen bir mahkumsun diyor Benny Benassi, yüzünü değiştirebilirsin ama düşüncelerini değiştiremezsin (no matter what you do isimli şarkısında).

Devlet Anayasa gereği halkına eğitim sağlık gibi konularda hizmet vermekle yükümlüdür.
Bu yükümlülükleri yürütme organı aracılığıyla yapar (hükümet yani).

Hükümet ülkedeki kamu kuruluşlarını satıyor, piyasayı liberalleştiriyor*. Yükümlü olduğu işlerin dışındaki her türlü düzenlemeyi serbest piyasa, özgürlük gibi ortamlarda yapıyor. Ancak nedense kendi vermek zorunda olduğu hizmetler için birden komünist/faşist/diktatör kesiliyor. Fikren zalimler. Bir şeyi başka türlü yapmayı bilmiyorlar . Bilmiyorlar zordan başka yol. Oysaki vermek zorunda olduğu hizmetler için de diğerleri gibi serbest piyasa ilkelerini kullanabilir. Ancak bir işi yapmanın iki yolu var bu ülkede. Ya zorla ya da peşkeş çekerek birilerine yaptırırsınız.

Peki peşkeş çekilmiş her iş, o işe talip olan diğer insanlar için bir ehliyet ve liyakat arayışı değil midir ? O işi ben de yapamaz mıydım ? Bu işe layık değil miyim ? Bu işi ben neden hak etmedim ? Peki peşkeş çekilen her iş, adaletsizlik kaynağı değil midir ? O zaman adaletin olmadığı yerde bu birilerine eziyet değil midir ?

O zaman zorla ya da peşkeş çekilen her iş, yani bu ülkede yapılan her iş zulümdür. Eziyet üstüne ne bina edilir ? Bu bina bir gün çökmez mi bre gafiller ?

Evine ekmek götürmek zorunda olan adamın senin damadının karşısında ne şansı vardır be hey başbakan ? Sen zalim değil de nesin ? Çalık grubuna verdin Sabah-Atv grubunu. Bunu gören yabancılar bile yatırım yapmaz oldu ülkeye.

Sen bir işi zulm etmeden yapamaz mısın ?

Sen zalimler ve hainler ülkesinin başbakanısın. Evet bu insanlar o yüzden seni seviyorlar. Çünkü kültürünüz, dininiz, görgünüz bundan ibaret.


Sizler fikren zalimsiniz. Her yaptığınız eziyettir bu yeryüzünde. Çünkü zulümden başka yol bilmiyorsunuz.

Özgürlük hepinizi ezip geçecek bunu iyi bilin. Sadece kendiniz için istediğiniz o özgürlük. Hani türbana özgürlük var ya! İşte sadece kendinize istediğinizden ulaşamadığınız o ülkü. İşte tanrısından sadece kendisi için bir şeyler isteyenlerin ülkesinde, sadece kendisi için özgürlük isteyenler. Şunu bilin ki yanlış yoldasınız!

Cuma, Şubat 13, 2009

HIRSIZ-POLIS-ENGEREKON

Mahallenin Sağlık Ocağına Karakoldan getirilen şüphelinin bileğinde damgası vardı. İlk bakışta göremeyen doktor darp-cebir izlerini yazarken şüphelinin elini çevirdi ve gördü. Doktor'un gördüğünü gören Polis memuru bozuldu biraz ama bir şey de diyemedi. Öylece raporu alıp gittiler. Yazık dedi doktor arkalarından. Genç hırsıza üzüldü başına gelebilecekleri düşünmüştü, yazık demişti. Gençti ve neler olabileceğini bilmiyordu hırsız. Ancak doktor çok adli muayene otopsi yapmış. Tecavüze uğrayanından, şişlenenine kadar tüm suçluların en büyük ortak noktaları cehaletleriydi. Bilmiyordu bilemiyordular başlarına ne gelebileceğini.

Şimdi diye içinden geçirdi doktor, hastanın dosyasına bakarken. Şimdi... Üniversite hastanesinde stajını yaparken daha ötesi yoktu. Hastayı sevk edilebilecek başka üst bir yer yoktu. Doktorlar da dosyayı kapatamıyordu bazen. Bazen işte girip çıkıyordu hastalar hastaneye, ölmüyordular da bir yerde. Dosyalar...

Şimdi dosyalar vardı işte polisin elinde. Açık dosyalar. Birikmiş. Hafiyeliği sevse de sevmese de en çok savcılar yapardı bu ülkede. Ellerinde birikirdi dosyalar.
Şimdi dosyalar vardı savcıların elinde, açık, birikmiş.

Bu çok bildik mahalle polisi taktiğiydi,
Kapatmak için dosyaları,
Yıkmak!

Bir hırsız yakalandığında en az 4 hırsızlığı daha itiraf* ederdi. Zira suçu değişmezdi zaten. Onu da sen yaptın derlerdi.

Şimdi engerekon savcıları da böyle. Birini tutunca üstüne yıkıyorlar. Yıkıyorlar eski dosyaları. Doğru ya da yanlış kapatıyorlar dosyaları.

Japonya'dan Manzaralar

http://www.japanesestreets.com/

Japonya sokaklarını bu adresten görebilirsiniz.

Bana devrinin baskıcı, sıkıcı, neyi niye yaptığını tam bilmeyen, deli toplumların savaş kaybettikten sonraki bu halleri hep garip gelmiştir. Bir böyle ipini koparmışlık bir aymazlık hüküm sürer. Öyle ki yeni gelen bireylere böbürlenerek tarihini anlatacaksın da ya bugünkü halin ne olacak ? İşte o yüzden böyle pompa pompa veremiyorsun devlet - vatan - millet - sakarya edebiyatını da. İşte sana ipi kopaaran gelecek :D eheh...

81115-816381115-8181


Salı, Şubat 10, 2009

Kadındaki Yüreğe Bak


Gözlerim yaşardı. Helal olsun sana, her dediğinin altına imzamı atarım.

Salı, Şubat 03, 2009

Saatler ileri

Başbakan ben Youtube'a giriyorum siz de girin diyor. Adeta beceriksiz bir saatçi gibi davranıyor. Size bir saat yaptım ama hergün 5 dakika ileri alacaksınız! Yaptıkları yasaların gereği kapatılan internet sitelerine illegal girmeyi öneriyor. Yapması gerekenin ne olduğunun farkında olduğundan çok şüpheliyim. Neden yasama organının çoğunluğuna hükmeden yürütmeye de hükmeder ? Bunu Sayın Başbakan'a açıklamak gerek. "Benim memurum işini bilir" diyen bir Özal vardı vakti zamanında. "Anayasaya bir kere delinmekle bir şey olmaz" diyen bir başka başbakan da vardı. Bunlar ne iş yaptığının farkında olduğundan emin olamadığım insanlardır.

Eğer bir işi adam gibi yapamıyorsan, yasamayı beceremiyorsan bırak! Bırak ki yapabilecek olan başka birileri yapsın bu işi değil mi ama ?

Rezillik!